11/30/2009

bir hallerdeyim

çok karıştım sanırım. sanırım diyorum, insan kendini bilmez mi deme, bilmiyorum işte!

bir anım diğerini tutmuyor; bir iyi oluyorum, sonra bir bakmışsın 'ben diilim galiba bu, kim bu darmadağınık insan' diyorum.. aklımdan geçenlere yetişeceğim gün gelecek mi acaba merak ediyorum..

ya dün geceki kabuslara ne demeli!
gerçekten yanı başımda biri oturuyordu. diğerinde de gözlerimi açtığıma öyle emindim ki!

sonra gittiler.

11/29/2009

eve dönüş

herşey iyi güzel de insanın evi gibisi yok.
edirne'm bir güzellik ama dönüş ayrı bir güzellik!
sayılı gün çabucak geçti gitti..sadece bugün aydınlıktı hatta ışıl ışıldı! onun haricinde kasvetliydi! bol bol aileyle, kuzularla, biraz arkadaşlarla e bi de gönül meseleleriyle..















11/28/2009

katre-i matem

' - ben kim miyim? bunun ne önemi var?! Bilmen gereken sadece 1 cinayet ve 66 sorunun varligi.'

üstünde biraz kafa yormak -yazarın görüşlerinden başka- acaba neler katar?
- fedakarlığın sınırını taşırabilir misin?
- sevmenin cinnet ile cennet arasında durduğunu kim bilebilir?
- herşey aşk yüzünden, öyle mi?
- bir dakika yüzyıl sürer mi?
- öldürmeye mi getirmişlerdi, ölümü göstermeye mi?
- oyunu oynayan nasıl oyuncak oldu?

(Katre-i Matem / İskender Pala)

11/27/2009

game of love

love is a game for two to win.

11/26/2009

yol hali

her gidisimde eve, yolda sagli sollu farkliliklari gözlemliyorum..bu sabah ara ara sisli evimin yolu..takip etmemi zorlastiriyor.. uzuuun zamandir gitmedim, pek te özledim! simdi kùcuk kuzu gelir, sarilir boynuma, uuu ne buyuk mutluluktur o.. bu baska birsey; istanbul sinirlari disina cikar cikmaz tempo duser, dusunceler sakinler, edirne'ye yaklasinca ritminiz duzelir, mùziginiz degisir! sizi de bekleriz efendim, sevgiler!

11/24/2009

illusion

"Who art thou?, asked the guardian of the night.

From crystal purity I come, was my reply,
And great my thirst, Persephone.

Yet heeding thy decree, I take to flight,
And turn, and turn again, forever right.

I spurn the pallid cypress tree,
Seek no refreshment at its sylvan spring,

But hasten on towards the rustling river-
Of Namozine, wherein I drink to sweet satiety.

And there, dipping my palms between
The knots and loopings of its mazy stream,

I see again, as in a drowning swimmer's dream,
All the strange sights I ever saw,


And even stranger sights no man has ever seen. *"

*from the movie "Klimt" by Raoul Ruiz




"iskele/choose the artificial"

11/22/2009

ab(a)jure







vesaire

dün kavuşma günüydü.
bugün veda günü.
dün mutluydu.
bugün buruk.

şimdi sadece uzak.

11/21/2009

dedikodu

....
uffff! amma dedikodu duydum bu gece..
vallahi sersemledim.. bunların şaşkınlığını atmak kafadan 2 haftamı alır, bünyem kaldırmaz bu kadarını!

11/20/2009

kedo







dans eden lady


az önce NG te bi belgesel vardı, belgeselin bir yerinde çölde yaşayan bir örümcekten bahsetti; bu beyaz örümcek kum tepelerinden aşağı kendini bırakırken kapanırmış, ki aşağı doğru inerken en hızlı şekilde inebilsin, tehlikeden süratle uzaklaşabilsin diye. aksi durumda çölde onunla beslenen kertenkeler ondan daha hızlı hareket edebildiği için onlara yakalanıyormuş. yuvarlanarak indikten sonra - bu yaklaşık saniyde 2m ye karşılık bir hız dikkatinizi çekerim - açılıp düşmanını kontrol edermiş, tam bu esnada savunmaya geçmiş kareteci gibi dururmuş -evet gördüm, çok benzer bir duruş :) sonrasında da dans eder gibi hareketlerle etrafını kolaçan edermiş.

bu örümceğe halk arasında "dans eden beyaz lady" derlermiş :)

özlemek (iki*)

hani uzaklara gitmişti.
"o" bi ara geri geldi.
ama görmedim.
çok özledim ben aslında.
ama olmadı.

şimdi yine gidiyo.
aynı uzaklar.
bakalım bu kez de aynısını mı yapacak?
gene şirin.
iyiyim.

elim ayağımın titremesini saymazsak!


"o denli o denli çok beklettin
alıştırdın bekletmeye kendini
çok zamanlar geçti de geldin
senden çok seviyorum seni özlemeyi "*

*orjinali için bkz.Aziz Nesin/Özlem

11/19/2009

emergency exit


aaaa! çok şaşırdım!
okuyordum neler anlatmış kedi diye, bir de bakım beni göstermiş sayfasında! bloglarda "mim" diye birşey görüyordum ama bana, bi de kedi'den geleceğini hiç düşünmemişim, e bi de böyle mutlu edeceğini beni :)

şimdi ön bilgi ben çok iyi olamadım, aslında iyi olduğumu düşünüyordum ama hala halsizim, zamanı var belli ki iyileşmemin daha.. bi de duygusallaştım bu hastalık sebebiyle biraz da :s iyi dileklerini gönderenlere teşekkürler.

ben niye blog yazmaya başladım?
aslında gecen yıl başladım. ama o ilk başladığım sayfa olmadı. imkanları sınırlıydı.  sonra bu yıl yine yeni bir adım attım..

ilk başladığımda kelebekler doluşmuştu mideme, onu paylaşim istedim herkesle, kalmadılar ama olsun :)
kelebekler bir yana aslında "aklımdan geçenleri nasıl aktarabilirim, o doğru kelimeleri bulabilir miyim"le başladı. yazmayı seviyorum ama malum insan beyni bir garip! yüzlerce şey geçiyor kısacık bir zaman diliminde. doğru kelimelerle yazmak! çok zor birşey o, okuyup geçiyoruz ama yazarken öyle değil. bazen iki kelimeye hersey sığarken bazen paragraflara sığmıyor.. yada herşey tam ama o kelime gelip oturmuyor, birtürlü hissettiğinizi yansıtmıyor.

ben keyfim yokken yazmayı seviyor(d)um..
sağa sola yazdığım birsürü şey vardı,
günlük gibi..
düzeltiyorum: daha çok terapi gibi..
bir ara elimi attığım her yerden yazdıklarım çıkıyordu karşıma..
sonra onlar kaybolmaya başladı.. bozulmaya başladım buna! (ota boka kızma hallerimden biri bu da, hem sahip çıkma, hem kız!) denemelere devam ettim, bi defter aldım. sonra ben bi kaç defter daha beğendim, onları da aldım, defterler arttı, 3 oldu :) anlamadım niye öyle oldu ama defter de olmadı!

bilgisayarım da buna maruz kalanlardan; hala onlarca notepad var notlarımın olduğu (notepad'e yazmayı sevenlerdenim ben, word ı ıh!)  dosyaların genelde ismi yok :) olanlar da söyle; güngün, bazen, hi, hangi foto.. düşünün yani :) anlicanız onu da pek bir düzene oturtamadım.

en son burda karar kıldım. bakalım..

diğer taraftan hissettiklerimi beni hiç tanımayan, "ben"le hiç bağdaştırmadan birileri okusun ve isterse iki çift laf etsin istedim. uzun süre çok yakın arkadaşlarım da bilmiyorlardı. ders almam gerekirse de yorumlardan (bak çok zor bu) alim istedim -malum 30 yaş falan yeterli değil akıllanmaya!
pek güzel komşularım oldu (bakınız: bu yazıya vesile olan sevgili kedi) şanslıyım!

bi de "bak bugün bu fotoğrafı çektim, bi de bunu çektim" cümlelerimden bayılmış olabilecek arkadaşlarım var tabi, onları da düşünmedim diil :)

oyun bu ya;
benim ilk komşum -hiç yalnız burakmadı beni; dereotundannefretederim ve bu ara sesi hiç çıkmasa da depresan - bi nevi gökkuşağı niye yazmaya başlamış acaba?

öpüldünüz. geri gelicem.


emergency lady exit

11/18/2009

gece (bir*)


iki gündür evden çalışıyorum, biraz sıkıcı olsa da hem etrafımdakiler hem benim için iyi bir uygulama olduğu kanısındayım; yok, net diil domuz gribi olup olmadığım. domuzcuk diyorum ben bendeki versiyonuna, hafif geçiriyor olabilirmişim, o ihtimal üzerinden hareket ettik. ben de dinlenip - biryandan da çalışıp devam ediyorum.. bu arada kafamda birsürü şey uçuşup duruyor, izlediğim şeylerden çekip duruyorum cümleleri.. mesela hiç duymadığım bir cümle duydum şimdi.. bir şiirmiş; Bedri Rahmi'nin şiiriymiş (*noluyo bana romantik miyim neyim bu ara?!? )

Yalnızlığın kadarsın
Yalnızlığın mis kokmalı (*ne güzel bi cümle bu!)

Elle gelen düğün bayram
Bir kişiyle oynanan
En zor en belalı oyun sanat olmalı
Buram buram yalnızlık kokan
Yalnızlık mı dedin büyük bir zindan
Dünyanın en kalabalık zindanı
Öyle bir hizaya getiriyor ki insanı

Yalnızlığın kadarsın
Yalnızlığın mis kokmalı

.....
benim çocukluğumun geçtiği evlerde hep bir duvar saati vardı, (nerden çıktı şimdi bu bilmiyorum, bi yerlerden aklıma takıldı!) kimin evi olduğu farketmez; klasik bir şekilde salonun en görünür yerinde olurdu bu saat.. sizin şimdi evinizde nasıl durum? -hiç te dekoratif olanını anımsamıyorum o zamandan. ne kadar anlamlı öyle baş köşede? çok anlamlı gelmiyor bana gözüne sokar gibi - en görünür yerde saat olması. şimdi evimde dekoratif olmasının ötesinde saat yok. o kadar görünür yerde saat olmasını sevmiyorum. asılırsa da sadece güzel bir tablo ne ifade ederse oyle birşey, çalışmasa da olur yani.. 

zaman zaten öyle çabuk geçip gidiyor ki, bir de öyle her saniyenin geçişini başınızı her çevirişinizde görmeye (bence yok!) sizce gerek var mı?


*sayfama koyduğum saati kaldırdım az önce; her baktığımda benim sandığımdan daha ilerdeydi, baktm anlaşamıyoruz ayak uyduramıyor bana, bitirdim ben de ilişkimizi!

11/17/2009

aşk üzre

"sevişirken yılan bile dokunmaz
tapınmakta aşktan saygın olamaz
sevda üzre yıldırım olsa çarpmaz
istiyorsan uzak kalmak ölümden
hep aşk üzre olmalısın a caanım
ki ölüm de sevişirken kıyamaz"

a.nesin

11/14/2009

serçelerle kahvaltı!


itiraf ediyorum; erken kalkmak hiiiç kolay olmadı.. ama sabahın keyfini çıkarmak çok güzeldi..















11/13/2009

eksik

şarkı  "annem" dese de benim "babam" için..

"bir yanım hep eksik kaldı
sen gittin gideli
bir büyük sevda
istemeden bitmiş gibi

dostlarım değişti dünya değişti
ölümden korkar oldum
deliliğim azaldı bak şimdi duruldum

canım annem güzel annem
şimdi göklerin güzeli oldun
her aşık olduğumda biraz da seni buldum
canım annem güzel annem
şimdi bir bulut oldun
her düşen damlada biraz da seni buldum

yanar yüreğim yanar."

by Yolda.

kim çitti bu çekirdekleri?

hello everybody!

bugün son zamanlardaki en keyifli günlerden biri, galiba o girdiğim karışıklıktan çıkma arifesindeyim. domuz momuz da yok etrafta! aslında düşününce sıkıntı yapmam gereken haberler aldım, konuşmalar/yazışmalar yaptım.. ama bazen keyifsiz şeyler duyulsa da mutsuz edici haberler alınsa da konuşmuş olmak iyi hissettiriyor.

cuma. yine! evdeyim, ama pek keyif alıyorum bundan son zamanlarda. dur bakalım nereye sürükleyecek beni bu.. mjuanam geldi. bi terapi yaptık sormayın: "çekirdek terapisi" :))) evet evet süper bişi tavsiye ederim, yemicem hayır koyma benim önüme cümleleriyle başlar, tek kelime etmeden çekirdek çitmeye, en son bir yığın kabuk ve önünüzde paketi boşalmasıyla son bulur :)) dudaklarda hasar, yanma ve içinizin yanması yan etkileridir :p
gecenin başı hafif depresif, sıkıntılı konuşmalarla başlasa da en son mjuanamı yolcu ederken yüzümüze yerleşmişti gülümseme!

bu haftasonunu öncekilere göre biraz daha iyi değerlendirmeyi planlıyorum!

iyi dileklerinize hayır demem :*

11/12/2009

note



11/11/2009

domuz g(r)ibi

acaba domuz gribi oluyor muyum, olur muyum, yoksa benim kuruntum mu ? uff amma büyüttüler yaaaa, ben bile - ki hiç öyle takıntılarım yoktur, oturdum kendimi dinliyorum. etkilenmicem diyorum etkileniyorum valla!

oysa bu aksam tam dışarı çıkma akşamıydı. hiç durgunluğa tembelliğe mahal vermeden mjuanama bir öneriyle gitseydim mesela, o da ok deseydi ne eğlenirdik.. mjuaaannnaaaa heeeeyyy ses ver!  hayal kahvesinde cem adrian vardı. akustik. ne güzel olurdu. cem adrian'ı edirne bağlantısından biraz daha fazla mı seviyorum ne, e memleket! neyse ne diyordum bu satten sonra ı ııhhh.. olcak iş diil :(

ben de kendimi internete verdim veee ne kattı bize bu akşam derseniz; çilli güzelim derim!
ne eğlenceli bişi bu yaaaaa bayıldım bayıldım!

11/10/2009

çip

ben abidik gubidik kokoş restoranlara gidip yemek seçmekten nefret ediyorum - seçememekten de denebilir!
evet aynen okuduğunuz gibi!
bundan da nefret edilir mi diye düşünüyorsunuzdur belki ama ben (büyük harflerle söylemek istiyorum)  NEFRET EDİYORUM !
hele hele o onları telaffuz edememekten ayrıca nefret ediyorum!
allahım bu insanlar sürekli öyle yerlere mi gidiyorlar da oturdukları heryerde, benim adını yeni duyduğum şeyleri ekmek yada su ister gibi istiyorlar?
değişik yemeklerin isimlerini / ve tabiiki onların telafuzlarını beyinlerine kazıyan çip falan mı takmışlar onlara da beni atlamışlar??!

Atam İzindeyiz!





11/09/2009

özlemek (bir*)

özlüyorsam benim sorunum, niye senin sorunun olsun?
istanbul gibiyim.
heryer pusluydu sabah. ben de öyleyim.
kafam karışık. karmakarışık.
hiçbirşey birşey düşünemiyorum sanki.

................
anneler ve ablalarla ilginç bir bağ var..
sanki huzursuzluğumu burdaymışlar yanımdaymışlar gibi hissediyorlar.
sabah bu yazıyı yazar yazmaz ben, ablam arıyor.
"iyi miyim" diye!
sevgi böyle birşey.

11/08/2009

umut vs aşk

umut beyazdır. detaylarda saklıdır.
aşk gibi.


deneme yanılma

garip dengeler var hayatta.

ne kadar ketumsan;
o kadar uzaktasındır, kimse yaklaşmak istemez.

ne kadar güçsüzsen;
o kadar kolay vazgeçilebilir senden, zayıf görülürsün.


yok mu bunun kolayı?

biten bir ilişkinin ardından bile öyle; hiç söylemediğin şeyleri söylediğin anda bitip gidebilir kalan herşey!


sağlam durmaya çalış bırakma kendini, sen kendine yetersin? -mi?
niye HEP hissettiğin gibi davranmayasın?

ama deneME yanılMA..

kesin beni bekliyordu.

gözgöze geldiğimizde bir de poz verdi!




11/07/2009

bienalde son iki!

cumartesileri seviyorum, tembellik yapmak gibisi yok (ve sanırım gittikçe daha çok alışıyorum buna). ama bugün uzun zamandır aklımın bir köşesinde kalan bişi yaptım: bienal. sondan ikinci gününde sonlanmadan.
havanın ışıltısında evde oturmamalıyım deyip bir gaz dışarı attım kendimi.


tekneyle karaköye ordan da yürüyerek antrepo 3'e vardım. bana göre uzun bir yolculuk oldu ama pes etmedim :) çok kalabalık diildi. ben de küçük adımlarla başladım gezmeye. tamamını gezemedim ama gezdiğim kadarıyla sizle paylaşacağım-tabi bol fotoğraflı bir yazı olacak tahmin edeceğiniz gibi.



Girer girmez biraz bakındıktan sonra Erkan Özgen'in Nefes videosunu izledim, ilginçti. Diyabakır ara sokaklarında yüzü yarı kapalı koşar adımlarla bir erkek, ancak varoşlara geldiğinde yüzündeki maskeyi çıkarıyor, panik ve huzursuzluk hissettirdi izlerken.





Zanny Begg / Şeker mi (Şaka mı)

aşağısı Dorothy Miller Gallery. burdaki herşeyi çok beğendim. alıp evime duvarıma asmak ne güzel olurdu! ilk fotoğrafta soldaki William Baziotes'e ait, 1947 yılından, sağdaki- ki favorim- Bradley Walker Tomlin /Broj 20, 1940 yılına ait.



yukarıdaki kedi (bence kedi) bir tablodan detay. bu haliyle daha çok hoşuma gitti. Willen De Kooning, 1950.



"hepimiz eroristiz" alanında açıkçası yalnız olduğum için buruktum, oysa aynı karede olmayı beraber bir fotoğraf çektirmeyi istediklerim vardı, tek başıma malesef olamadı!





ve işsiz işçiler serisi. sadece küçük kesitler. iki duvarda işsizler ordusu: " Sana yeni bir iş buldum! " 







Aydan Murtezaoğlu &Bülent Şangar ,2009

sanatçı Marwan; üç tablosu var ve isimsizler. pek sevdiklerimden üçü. ikinci fotoğraf yine -kısmen-detay.




Nilbar Güreş'in üç duvarda üç çalışması vardı: "İp". yine bazı detaylar bu çalışmalardan..





bu arada iki uyarı aldı lady: biri maketin orda (kendimden geçmişim hayranlıktan) diğeri de farklı bir alanda yerde -köyde traktör üstünü kapamada kullanılan benzeri- bi brandanın köşesine basmışım! hiç saygısızlık yapmak istemem değerli sanatçılara ama beni de aşan noktalar oluyor :)

yerlerde buruşturulmuş, çöp gibi etrafa atılmış kırmızı kağıt parçaları vardı, bunlar Sanja Ivekovic’in Türkiye raporuymuş. bu kağıt parçalarında, Türkiye’de kadına karşı ayrımcılık ve devletten gelecek yasal yaptırımların geciktirilmesi/geçiştirilmesi hakkında STK lar tarafından hazırlanan raporunun özeti yeralıyor, bir bilinç oluşturulması hedef anlaşılan; tabi öncelikle eğilip yerden alıp-kırışıklıkları düzeltip-okumak gerekiyor. güzel bir yaklaşım.


Lidia Blinova'nın El Süsleri serisini de beğendim. birkaç tanesini de sizle paylaşayım.



Cengiz Çekil'in Günce'sini (1976) atlamamalı: sade ama etkileyici.


en çok zaman geçirdiğim eser tam girişteki maket oldu: Wafa Hourani, Kalendiye 2087. ilk bakışta sadece bir maket olduğu izlenimine kapılıyorsunuz ama filistin mülteci kampının gelecekteki projeksiyonları!!!!! ..ve biraz ben :)












daha onlarca şey var.. bunlar paylaşabildiğim kısmı.
öpüldünüz.

daha önce nolmuş ki?

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...