4/30/2010

.

çok zorladım kendimi besbelli.


uzun zamandır olmamıştı (sanırım bir yıl fln olmustu)

kriz nasıl bişi?! auralı migren baslangıcı demişti doktor yıllar once (ha başlamadı ama bu bile darmadağın ediyor!)

"dikkat etmelisin beslenmene, stres yapma, kendini yorma, uzme" dedi bir de.. galiba cok sıkıstırdım kendimi. bu ara ayrıca karıştı! ne mumkun ki stressiz yaşam?

çok başım ağrıyo. evime gitmek istiyorum bi koşu.

4/28/2010

yirmi sekiz

böyle hafiften bir tebessüm yerleşti yüzüme. gidip geliyor ama bir izi var. ("hava açtııı cemre düştüüüü! - ha nereye düştü onu anlamadım ya neyse!). gitsin diyorum ben gerçi (yok tebessüm diil) gelmesin, ama ne kadar etkili demelerim bilemedim. yüzdeki o(!) ışıltıyı kaldırıp atılmalı.

ama pat diye çıkınca karşıma nasıl ışıldamadan durulurdu bilmiyorum ki!

4/26/2010

cool kadın

olan bitene yetişemiyorum.
.
benim ritmimle hayatın ritmi çok tutmuyorlar. o bana uysun istiyorum. niye ben uyuyorum ki! başrol benim niye o hep ön plana geçiyor?! taviz vermemeye gayret ediyorum. ama genelde onun dediği oluyor, ya da ikimizin de dediği olmuyor. uyku baskın çıkıyor!
.
aileden biri, kardeşiz biz, bilmezsiniz siz. üzücü haberlerimiz var. destek olmaya çalışıyoruz birbirimize. hepimiz. inancımız yüksek. "pamuk" gibi güzel olacak herşey!
.
sonra bunların yanında yavan kalan problemler bi de; haber alamamak. rollerin bambaşka olması gerekirken merak edilememek, belki özlenmemek. haksızlık olmasın özlenmemek iddialı bi cümle, suskunluk diyelim biz buna! durduk yere canımızı yakmanın anlamı yok nasıl olsa!
.
bi de makedonya gezisi var(dı). iki kişi olunacakmış sonraki gezide. olsun bakalım. bende farklı mı ki durum sanki. makedonya olmasa da. 
.
modumu değiştiren biri var bi de. öyle zor ki koşullar. yazsam.. anlaşılmaz asla. öyle zor. (- seversin zor şeyleri, hoşuna gidiyo içten içe kabul et! - üstüme gelme!) uzağa gitti bu tatilde. ama ulaşmaya çalıştı. gelecek ama korkçak bişi yok, bu gidip kalanlardan diil (a a! hayret!). hem korkçak bişi yok dedim ya. korkmuyorum bişeyden. ööyle kontrollüyüm: cool kadın (yesinler!). belki yarın görüşürüz. denerse.
.
ben bunu dinliyorum. siz de gelin buraya.
öpüyorum bi de. erken ama, iyi uykular öpücüğü.

4/25/2010

g.

ondokuzuncu yüzyıl avrupasında kadın ve erkekten bahsediyor biryerinde kitabın: "g."

"... kadının varlığı, kişinin ikiye bölünmesinin ve enerjisinin kendi içine dönmesinin bir sonucuydu. yalnız kalabileceği anları saymazsak, sürekli olarak kendi imgesiyle birlikteydi kadın. bir odada dolaşırken, babasının ölümüne ağlarken, kendini dolaşır ve ağlar görmekten geri duramazdı. çocukluk yıllarından başlayarak benliğini sürekli göz altında tutması öğretilmişti ona, buna inandırılmıştı. böylece kişiliğindeki gözlemleyen ve gözlemlenen yanları, kadın kimliğinin tamamlayıcı ama apayrı iki öğesi sayagelmişti.
kadın her özelliğini, her yaptığını gözlemlemek zorundaydı, çünkü benliğini bulmasında, başkalarına dahası erkeklere nasıl göründüğü büyük önem taşıyordu.
aslına ne olduğu bilinci, başka birinin değerlendirmesiyle ne olduğu bilincine bırakmıştı yerini. ancak başka birini hoşnut edince yaşamı ve yaşadıkları anlamlı geliyordu ona.

yaşaması için başka birinin yaşamına yerleşmesi şarttı."

....

"toplumsal görenek kadının kendisine yanaşan erkeği "tersler gibi yapmasını bekler". kıpkırmızı kesilip arkasını dönecek ama aynı zamanda gerdanlığıyla oynayacak, göğüslerine ara sıra attığı bakış kadar yumuşak bir hareketle gerdanlığını tutup tutup boynuna bırakacaktır."

.....

siz kendinize ayırdığınız mesainin ne kadarını düşünmekle geçiriyorsunuz?

...

"kadın ya da erkek her aşık, kendini karşısındakinin sınırsız özgürlüğünün bilinçli bir seçimi olarak görüyordu, aynı zamanda da o ana kadar bunca kısıtlı olan kişisel özgürlüğünün neden sonra onun yüce sevgisinde kesin bir güvence bulduğuna içten inanıyordu. bundan ötürü, aşıklar için evlilik, kişisel özgürlüğe kavuşmak demekti. gelgelelim kadın, bu kanıya varır varmaz (resmi nişandan bile çok önce) tek amaçlılığını, bütünlenmiş duygusunu yitiriyordu. artık kendisini, geleceğin nişanlısı, geleceğin eşi, gelecekte x'ten doğacak çocukların anası kimliğiyle gözlemlemek zorundaydı. " *

...

ben baya bi mesai harcıyorum. azaltmak istiyorum ama! o benzer düşüncelerde boğulduğum zamanları başka bir şekilde geçirmeyi istiyorum aslında. ama pek olamıyo.. dalıyorum derin düşüncelere. her seferinde farklı bir yanıt bulup sonuca bi de o taraftan ulaşmaya çalışıyorum.

...bi de tersler gibi yapıyorum.

*(g./ john berger)

4/23/2010

flying to the moon






"eğer istersen zaman üzerine çalışabiliriz,
                                geçmiş ve geleceğe uçmayı öğrenene kadar. 
             o zaman en zor olanı,     
                      güçlü olanı
                  ve
                   en doğru olanı yaşamaya hazır olacaksın." *

*martı jonathan livingstone

durum bilgisi

gidemedim edirneme :(
haftaya inşallah.. e burda olduğuma göre, üç beş güzel plan yapalım.
yada evde yatalım!
:)

ters yönden geldim


"..kedilerin doğasında bolca vardır stil.
hemingway beynini bir av tüfeğiyle duvara yapıştırdığında, o da bir stildi.
bazen insanlar size stil verir.
.......
stil bir farktır, yapmanın, yapmış olmanın..."

(yaşar sökmensüer)

4/22/2010

s.o.s.


 

gün gelecek bu olup bitene gülümseyeceğiz di mi?
.

4/19/2010

kayda geçelim lütfen!

                        
.
            en son
          kime

                     kayıtsız
                                    şartsız

                 g ü v e n d i n i z ?


                           
                    ben 
                                
                     h a t ı r l a m ı y o r u m.


4/18/2010

nisan oyunları


yorucu ama güzel bir haftasonu oldu! -uzun zamandır hiç olmadığı kadar diyebilirim. birşeyler var havada (hmm neymiş onlar?) ama az biraz bekleyelim bakalım neler olacak! 
                   peki kelebekler de gelir mi (kül bulutlarıyla) ?!

buyrun bunlar da bendeki diğer güzellikler! öpüldünüz efenim.






4/15/2010

supergirl

.
- "kontrol sende olsun istiyosun di mi?"
- "öyle mi davranıyorum?"
- "benim hoşuma gidiyor!"

   (gülümseme.)
.

4/13/2010

istanbul



"...istanbul deyince aklıma kuleler gelir


ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır


ama şu kızkulesinin aklı olsa galata kulesine varır


bir sürü çocukları olur ..."*

*bedri rahmi eyüboğlu



                                .....seviyorum bu şehri.
                                             yoruyor!
                                                            sonra da iyi geliyor! 
                                       bir garip hikaye!


 

4/12/2010

all i wanna do is wrong!

.
bu filmi merak ettim. izlemiş olabilir misiniz? arayıp bulayım mı önerir misiniz?


merak etmeye başladım yine ben (tabii canım, tabii ki bu konudan çoook bağımsız bi şekilde!). merak iyi bişi diil. hani turkcell bi reklam yapmıştı, "merak ne güzel şey" diye.. aman haaa, hiç öle diil valla! şu yaşıma kadar neyi, kimi merak ettimse başıma bişi geldi, olmadı kalbim kırıldı. siz beni dinleyin kulak arkası edin o iddialı sözleri! şimdi ben kendime tekrar ediyorum bunu: merak yok. merak yok. merak yokk!!!.. geçen bi merakımı mjuanaya söyledim "aman ladycim, kimseye deme bunu, benceee kendine bile söyleme :) " dedi bana.. sanki o da dedi diye mi ne (ben de öle düşünüyordum ya neyse) bende bir merak başladı sormayın gitsin. bakalım merakıma yenilirsem ufak bir özetlerim belki, ama nerde nasıl yazarım bilemicem (yakalamak yada yakalamamak size bırakıyorum efenim!)

pek sakin bir hayata geçtim canım sormayın, bkz. hemen her aksam bir kaydım var, olmadı bi gece arayla.en son vak'am -ki çok büyük bişi diil- bu haftasonu birine (kabul etmesem de kendimden uzaklaştırmak için yaptım galiba / ama o da anlamadı bunca zaman :s - tmm mjuna kendimi yerine koyunca anlıyorum da ben artık koymicam kimsenin yerine kendimi çok çok gerekmedikçe) sorun çıkardım. yani bildiğin durup dururken.. uzun zamandır yaratmamıştım böle (saçma sayılabilcek) bişi. şimdi o sayede kimse kalmadı sorun yaratacak, beni anlamaya çalışacak hehehe :))

onun gördüğü diilim ki, dedim de "diilim" diye. o da bana hayır öylesin deyip duruyo. beni benden iyi mi bilicek. tabi ki hayır, hele ona açtığım kadarıyla kendimi! mümkün diil..

çelik gülersoy şöyle demiş; "..bu şehr-i istanbul en kıskanç tanrıçadır. uzun ömürlü varlıkları sevmez, önemli olan ne denli uzun olduğu değil, ne kadar güzel olduğudur." sanki istanbul ama içinde aşkı da anlatmış, bana mı öyle gelmiş!

işte lise yıllarımın karizması! hastasıyım*!!

4/11/2010

'yalnızlıklar'

.................   

     "çünkü yüzlerle birlikte anlamlar da azalır,
      ve anlam,
      yüzün öteki yüzüdür"

.................

"bilinmesin;
yalnızlık biraz da,
herşeyi bilmenin ta kendisidir."

.................

   "yalnızlık alıp karşına kendini, öteki kendinlerle konuşmaktır.
    bakışmaktır, öteki kendinlerle;
    dövüşmektir.
    kimi zaman da, öldürmektir
    içlerinden sana en çok benzeyeni, benzemiyor diye.

    yalnızlık öldürmektir."

................

                 "ben yalnızlığı
                                         sensizlik sanmıştım her keresinde."

.................

"ben sensizliği yalnızlık sanmıştım her keresinde.

yüzün gelirdi bir yerlerden bir ülke,
kokun gelirdi bir bahar
ve gülüşün gelirdi de bir düş gibi,
ille de kendini kendine vurmuşluğun gelirdi de;
ben hep şarkı sanırdım gökyzünü
kimbilir kimin söylediği.
ıssız teknelerle kıyılarıma koşardım hemen,
bakardım (bakmak uzanmaktır);
atlaslar yırtılırdı düşümün bir ucunda,
bir ucunda ben;
ve suların unuttuğu yunus hıçkırıklarıvururdu alnıma
dudaklarımdan tuz kervanları yürürdü.

kervanlar ki birer seraptır harami günlüğünde."


'ilif' :) paylaştı bu kitabı benle: Yalnızlıklar / H.Ali Toptaş.
çantasından çıkardı: "ilgini çeker bak! " diye.
(hikayesi de kendisi kadar güzel kitap!! )

yazmaya başlayınca beğendiğim cümleleri, baktım ki sonu yok. 
ben de gerisini size bıraktım!


karınca kararınca!



4/10/2010

en kısa masalımız!

.
bir varmış...


bir yokmuş...



uykusu gelmiş.
gitmiş.

bitmiş.

4/09/2010

sky is bleeding

.
uykum var. gözlerim tombul tombul oldu, -ki erken uyumama rağmen. ne zaman geçecek bu beter dönem! biliyorum bu yazıyı okuyan herkes aynı modda :(

şöyle çıstak çıstak bişiler dinlesem bi türk kahvesi içsem canlanır mıyım acaba? yok yaa.. bööle boş boş ekrana bakmak en akılcısı şu an. ani ve yüksek sesler beynimin taaaa içine işliyo, sarsıntı yaratıyo bende.

düşün o kadar fena durum.. en iyisi bu!

....
günler elimden kayıp gidiyo gibi hissediyorum.. iş keyifsiz.. yani tamam haksızlık etmiim kötü bişi yok ama motivasyon gerek (başka bişi , yeni bişi, heyecanlı bişi ).. neyse.. ne dicem, şu blog alemi değişik bir dünya imiş. zaman geçtikçe sizi içine çekiyor. dahil ediyor. birşey gördüğünüzde paylaşmak istiyorsunuz. nasıl acaba bugün diye bakıyorsunuz, yada yorum yapıp, siz de görüş almak istiyorsunuz.. (ha ben çok uzun uzun yazanlardan diilim farkındayım, öyle olduğumu sansam da :p) ne biliim öyle işte..

.....
bendeniz daha önceki bir yazımda bahsetmiştim sanıyorum; unuturum! son zamanlarda açık açık ortaya saçılmış ve kesinlikle unutmamam gereken şeyler oldu. beynime kazımalıyım ve unutmamalıyım. biliyorum.. 
bir söz vardı; "affetmek ve unutmak, iyi insanların intikamıdır."(schiller söylemiş bu lafı!). böyle düşünmeli belki. kolaşlaştırır mı dersiniz!?. öyle umalım.


   "sky is bleeding!"

"unutmak mı, delisin / gitmesem de bekler orada deniz / gelirsem, bilmelisin / benim beklememdir burada deniz.
gitmek gibi geleceğim / denizin delisine / delinin denizi gibi / o ne kadar giderse.."


Özdemir Asaf

.

4/07/2010

bugün

bugün, bi tek müzik dinleyelim.
    çalışmayalım.
evimizde oturalım.

    kedimiz varsa kedimizle sarmaş dolaş kahvemizi içelim,
            sütlü olsun kahve, çok sert olmasına gerek yok!

olmaz mı?

4/05/2010

live from paris!

nefes al derin derin. nasıl saçma bir duruma düştüğünü (düşürüldüğünü mü yoksa?) bi düşün bakalım. sanki başka boyutta herşey. sanki ben diilim bu. 'o' gerçek ama. çünkü onun cümleleri ve ortaya koydukları acıtan cinsten. o yüzden gerçekliği anlaşılıyor. benimkiler öyle mi? diil tabii ki. hep farklı açılardan düşünülmüş ve acıtmamaya odaklı.

üzüldüm bugün. kızdım da. anlamsız bir sebepten olana bak. günü nasıl bitirdiğimi bir tek ben biliyorum. ama sakinledikten sonra olaya kızmadığımı düşündüm. ve aslında neye kızdığımı bulmaya çalıştım. hiç bişi ifade etmiyor deyip oysa büsürü şey ifade ettiğini itiraf etmem mi gerekli diye düşündüm.. bu mu yaktı canımı? yoksa bunu bişi yok gibi konuşmak mı! 

akşamüstü bi film izledim, alıp götürsün beni buralardan diye..


"paris when it sezzles"

4/03/2010

bir kadeh beylerbeyi!



4/02/2010

öldürücü topuklar

ben geldiiiimmmm!
o kadar yorgunum ki, aslında doğruca yatağa gitmeliyim ama açım, yemek sipariş ettim onu beklerken size de bi merhaba diim dedim :)
bol topuklu (bkz. foto 1A, Byi, Cyi çekemedim :p), bol hareketli, dönüş yolunda bol sarsıntılı (e bi an uçak düşüyo sandım, sonra da sarsıntılar azalmadı, çok fena çok!) uçuşa maruz kaldığım (titredim korkudan o kadar yani!) toplamda iki gün olsa da bana 4-5 gün etkisi yaratan bir seyahat! öldürücü topukları (ehehee) ve "bol"lar bi yana güzel geçti seyahat.. güneşin altında denize karşı (öyle diildi belki ama olsun gene de tatile gitmiş gibiydi ortam) oturmayı çok özlemişim. biz de bir an önce güneşe kavuşmalıyız.. böyle gitmez.. insanın modu birden bire değişiyor.. ama size pek bişi getiremedim. fotoğraf çekmeye pek fırsatım olmadı malesef :(
anlatçak şeyler birikti aslında, sessiz kaldım- şöyle diyelim; fotoğraflara devrettim bir süredir, ama geri gelecek ben! bu da ilki olsun.
öpüldünüz.

daha önce nolmuş ki?

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...