sabaha karşı 04:55
telefon çalar.. (çalma melodisi akıllara zarar!)
telefon ekranında "annecik" yazar. kalp atışları daha da hızlanır..
telefondaki ses ablaya ait; "sakın korkma, deprem oluyor"..
ne mümkün huzursuz olmamak.. uyku kaçar.. tedirginlik içine oturur..
böyleyiz biz (ne mutlu bize, şükretmeli..), utanmasak tuvalete gittiğimizi paylaşıcaz. 250 km engel olamıyor bunlara..
.....
niye bilmem buruk bir gün.. ama kötü diil.. sadece mahsun mahsun..
belki sonrasında uyuyamamaktır sebep..
yada yarından sonra; "31 yaşındayım" diyecek olmam olabilir mi?
(hehehe yok canım, yaşını göstermeyenlerdenim :p ayrıca 30 lu yaşlar bana "beni" getirdi..)
.....
geçen haftasonu yolculuk vardı..
dönüş yolculuğu..
otobüse ilk bindiğimde (-cam kenarında yer yok mu? -28 numara..) yanımda oturan kız yer verdi kenara geçmem için.. çok bakmadım gözlerine (bu büyük şehir mantığı; burda yaşamaya başladığımdan beri tanımadığım insanlarla göz kontağım gittikçe azalıyor..) gözlerinde bir terslik olduğunu düşündüm ama "olabilir" dedim teşekkür ettim oturdum.. bir süre sonra mola verdi otobüs.. hafif başını çevirdi bana, "inecek misiniz" dedi, "yok inmeyeceğim" dedim..(evet sigara içmeyenlerdenim) sesinden anladım gülümsedi "peki" dedi.. ama huzursuz.. 3-5 sn sonra, mahçup bir şekilde "pardon beni tuvalete götürür müsünüz" dedi.. ben ancak o zaman anladım görmediğini gözlerinin.. "daha izmit'e gideceğim, yol uzun" diye ekledi sonra..
otobüsten indik. ben hiç konuşmamışım.. bu kadar yakın hiç olmamışım.. ne yapacağımı bilemedim.. yükseklikleri etraftaki şeyleri, yaklaştıkça anlarak göstermeyi denedim.. "ben sizin sağınıza geçersem sizin adımlarınızı daha iyi takip ederim" dedi..
on dakika nasıl geçti bilemedim; sesime dikkat ettim, sorduğu için rahatsız olmasın istedim.. ben başarsam da imkansızdı onu bu hissiyattan çıkarmak. o, benden çok daha önce kapılmıştı bu duyguya zaten.. sonrasında teşekkürler.. mahcubiyet..
yerime oturunca "onun mu gözleri görmüyordu yoksa aslında benimkiler miydi görmeyen" dedim kendi kendime.. bak işte buna hiç emin olamadım!!..
Hiçbir şey değil ama... Uzakta, küçük bir sahil şehrinde... Şehrin soğuğuna yüzümü dönmüş... Yazıyorum düşümü... "Önce söz vardı" dediği kadar varmış kutsal kitaplardan birinin... Şimdi söz yok...
YanıtlaSilDünyadaki bütün öyküler bir şehrin bir sokağında buluşurlar... O şehir İstanbul'dur... Ya o sokak?..
YanıtlaSilLady'm, bu yazı bana ağır koydu. Hele de o onun muydu görmeyen gözler, yoksa benim mi, kısmı.
YanıtlaSilBir de 30'lu yaşların beni bana getirmesi durumu kadar güzel bir tanımlama duymamıştım, hep savunduğum bu fikir hakkında. Ben sadece kendimi buldum diyordum, çok eksik kaldı senin cümlenin yanında.
aslıcım, tam da öyle hissettim biliyo musun.. yani gözlerim görüyor ama kıymetini bilmiyorum, o aslında bienim/senin sahip olduklarımıza sahip olmak için can atarken..
YanıtlaSilo zaman dedim ki, o mu ben mi?!?
otuzlu yaşlara gelince, desene aynı sulardayız :))